Accepted (2006), Steve Pink’in yönetmenliğini yaptığı, Adam Cooper, Bill Collage ve Mark Perez’in senaryosunu yazdığı bir komedi filmidir. Film, hayalperest bir lise mezunu olan Bartleby Gaines’in (Justin Long), başvurduğu hiçbir üniversiteye kabul edilmediğinde, arkadaşlarıyla birlikte kendi üniversitesini kurmasını konu alır. Bu bakımdan geleneksel akademik sistemin dışında kalan ve kendilerini ifade etmek isteyen gençlerin maceraları eğlenceli bir şekilde anlatılır.

Filmde, Bartleby’nin yanı sıra, Sherman (Jonah Hill), Rory (Maria Thayer), Glen (Adam Herschman), Hands (Columbus Short) ve Uncle Ben (Lewis Black) gibi ilginç ve komik karakterler de yer alır. Bu karakterler eşliğinde izleyiciye hem güldüren hem de düşündüren sahneler sunulur. Bu durum da filmin sıkıcılığını azaltarak seyir zevkini yükseltir. Şimdi filmdeki belli başlı sahnelerden örnekler eşliğinde detaylıca filmi değerlendirmeye başlayalım.

Filmdeki ilk sahne, Bartleby’nin üniversite başvuru sonuçlarını beklediği sahnedir. Bu sahne, Bartleby’nin karakterini ve hayal gücünü tanıtmak için iyi bir başlangıçtır. Bartleby, üniversiteye gitmek istemeyen, ancak ailesinin baskısı altında olan, yaratıcı ve muzip bir genç olarak karşımıza çıkar. Bartleby, üniversite kabul mektuplarının nasıl olabileceğini hayal ederken, izleyici de onunla birlikte heyecanlanır. Ancak, Bartleby’nin tüm başvuruları reddedilince, hayal kırıklığına uğrar. Bu sahne, Bartleby’nin motivasyonunu ve hedefini belirler: ailesini mutlu etmek ve hayalini kurduğu kız arkadaşı Monica’ya (Blake Lively) yaklaşmak.

Filmdeki ikinci sahne, Bartleby’nin kendi üniversitesini kurma fikrini arkadaşlarına anlattığı sahnedir. Bu sahne, Bartleby’nin ikna kabiliyetini ve liderliğini gösterir. Bartleby, arkadaşlarını, kendi üniversitelerini kurmaya ikna eder. Bu yüzden kendi üniversitelerinin adını, logosunu, web sitesini ve sloganını yaratır. Bartleby’nin sloganı, “Reject the status quo (Statükoyu reddet)”dir. Bu slogandan da anlaşılmaktadır ki Bartleby ve arkadaşları, toplumun beklentilerine uymayan, yenilikçi fikirleri olan, hayata farklı bir bakış açısından bakan özgür bireylerdir.

Filmdeki üçüncü sahne, Bartleby’nin babasıyla dekanı tanıştırmak için Uncle Ben’i işe aldığı sahnedir. Bu sahne, Bartleby’nin yalanlarının ve planlarının ne kadar riskli olduğunu gösterir. Uncle Ben, Sherman’ın amcası ve eski bir felsefe profesörüdür. Ancak, Uncle Ben, alkolik, depresif ve nihilist bir adamdır. Uncle Ben, Bartleby’nin babasına, üniversitenin felsefesini anlatırken, çok sert ve gerçekçi sözler söyler. Bartleby’nin babası, Uncle Ben’in sözlerinden etkilenir, ancak Bartleby ve Sherman çok korkarlar. Bu sahne, Bartleby’nin yalanlarının ortaya çıkıp çıkmaması açısından hassas ve heyecanın yoğun olduğu bir sahnedir.

Filmdeki dördüncü sahne, Bartleby’nin web sitesinin otomatik olarak herkese kabul verdiğini fark ettiği sahnedir. Bu sahne, Bartleby’nin planlarının ne kadar büyük bir boyuta ulaşacağı açısından bize ipucu verir. Bartleby, web sitesini sadece arkadaşları için yaptığını sanarken, aslında yüzlerce başka öğrenci de başvurmuştur. Web sitesinin bir hata yaptığı düşünülür, ancak sonra gerçek ortaya çıkar. Bu gerçek sonucunda Bartleby, web sitesinin herkese kabul verdiğini fark edince, çok şaşırır ve panikler. Bu sahne, Bartleby’nin planlarının ne kadar karmaşık ve zor olduğunu gösterir.

Filmdeki beşinci sahne, Bartleby’nin kendi üniversitesine gelen öğrencileri karşıladığı sahnedir. Bu sahne, Bartleby’nin karakter gelişimini ve sempatisini gösterir. Bartleby, önce öğrencileri geri göndermeyi düşünür, ancak sonra onlara acır. Bartleby, öğrencilerin de kendisi gibi reddedilmiş, dışlanmış ve hayal kırıklığına uğramış olduğunu anlar. Öğrencilere, üniversitenin gerçek olduğunu ve onları kabul ettiğini söyler. Öğrencilerin mutluluğunu görünce, kendini de mutlu hisseder. Bu sahne, Bartleby’nin vicdanlı, merhametli ve cesur bir karakter olduğunu gösterir.

Filmdeki altıncı sahne, Bartleby’nin Harmon Koleji’ni ziyaret ettiği sahnedir. Bu sahne, Bartleby’nin geleneksel akademik sistemle olan çatışmasını gösterir. Bartleby, Harmon Koleji’ni ziyaret ederken, oradaki öğrencilerin ve öğretmenlerin ne kadar baskıcı, rekabetçi ve sıkıcı olduğunu görür. Harmon Koleji’nin dekanı Dean Van Horne (Anthony Heald) ile tanışır. Dean Van Horne, Bartleby’nin kendi üniversitesini kurduğunu öğrenince, onu tehdit eder. Dean Van Horne, Bartleby’nin üniversitesini kapatmak için her şeyi yapacağını söyler. Bartleby, Dean Van Horne’un sözlerinden korkmaz, aksine daha da kararlı olur. Kendi üniversitesini korumak ve geliştirmek için çalışmaya başlar. Bu sahne, Bartleby’nin geleneksel akademik sistemle olan mücadelesini ve alternatif bir eğitim modeli yaratma isteğini gösterir.

Filmdeki yedinci sahne, Bartleby’nin öğrencilere kendi derslerini seçmelerini söylediği sahnedir. Bu sahne, Bartleby’nin kendi üniversitesinin felsefesini ve vizyonunu ortaya çıkaracaktır. Bartleby, öğrencilere, kendi derslerini seçmelerini, kendi ilgi alanlarını takip etmelerini ve kendi öğrenme yöntemlerini bulmalarını söyler. Öğrencilere, kendilerini ifade etmeleri ve yaratıcı olmaları için özgürlük verilir. Öğrencilere, başta da söylediğim o “Reject the status quo (Statükoyu reddet)” sloganı hatırlatılır. Öğrencilerden, kendi eğitimlerinin sorumluluğunu almaları ve kendi hayallerini gerçekleştirmeleri istenir. Bu sahne, Bartleby’nin kendi üniversitesinin, öğrencilerin kişisel gelişimine ve mutluluğuna odaklandığını gösterir.

Filmdeki sekizinci sahne, Bartleby’nin Harmon Koleji’nden gelen öğrencilerle kavga ettiği sahnedir. Bu sahne, Bartleby’nin kendi üniversitesine ve arkadaşlarına olan bağlılığını gösterir. Bartleby, Harmon Koleji’nden gelen Hoyt Ambrose (Travis Van Winkle) ve arkadaşlarının, kendi üniversitesinin öğrencilerini ve binasını taciz ettiğini görür. Bartleby, Hoyt Ambrose’un Monica’ya da ilgi duyduğunu fark eder. Bartleby, Hoyt Ambrose ve arkadaşlarıyla kavga ederken, kendi üniversitesinin öğrencileri de ona destek olur. Bartleby, kavgada yenilse de, kendi üniversitesinin öğrencilerinin saygısını ve sevgisini kazanır. Bu sahne, Bartleby’nin kendi üniversitesinin bir lideri ve savunucusu olduğunu gösterir.

Filmdeki dokuzuncu sahne, Bartleby’nin kendi üniversitesinin akreditasyonu için bir duruşmaya katıldığı sahnedir. Bu sahne, Bartleby’nin kendi üniversitesinin meşruiyetini ve değerini kanıtlamaya çalıştığını gösterir. Bartleby, kendi üniversitesinin akreditasyonu için bir duruşmaya katılır. Duruşmada, kendi üniversitesinin felsefesini, vizyonunu ve başarılarını anlatır. Kendi üniversitesinin, öğrencilerin kendi ilgi alanlarını takip etmelerine, kendi öğrenme yöntemlerini bulmalarına ve kendi hayallerini gerçekleştirmelerine olanak sağladığını söyler. Kendi üniversitesinin, geleneksel akademik sistemden farklı olduğunu, ancak bu farklılığın bir eksiklik değil, bir zenginlik olduğunu savunur. Kendi üniversitesinin, öğrencilerin kişisel gelişimine ve mutluluğuna odaklandığını vurgular. Bu sahne, Bartleby’nin kendi üniversitesine olan inancını ve tutkusunu gösterir.

Filmdeki son sahne, Bartleby’nin kendi üniversitesinin akreditasyonunu kazandığını öğrendiği sahnedir. Bu sahne, Bartleby’nin kendi üniversitesinin başarısını ve kutlamasını gösterir. Bartleby, kendi üniversitesinin akreditasyonunu kazandığını öğrenince, çok sevinir ve mutlu olur. Kendi üniversitesinin öğrencileri, arkadaşları ve Uncle Ben ile birlikte büyük bir parti düzenler. Bu parti sırasında Bartleby, Monica’ya aşkını ilan eder ve onunla öpüşür. Bununla birlikte duruşma neticesinde hayatta başarılı olduğu gibi romantizmde de başarılı olan Bartleby, kendi üniversitesinin sloganını haykırır: “Reject the status quo (Statükoyu reddet)”. Bu sahne, Bartleby’nin kendi üniversitesinin bir mucize yarattığını ve onun hayatını değiştirdiğini gösterir.

Film hakkındaki eleştirilerim ise genel olarak şöyle:

Film, genel olarak, eğlenceli, hafif ve iyi niyetli bir komedi filmi olarak değerlendirilebilir. Filmin en önemli özelliği aradan 20 yıl geçmiş olsa da halen düzelmemiş olan eğitim sisteminin sorunlarına ve gençlerin hayallerine dokunan bir mesaj vermesidir. Tüm bunlarla birlikte filmde, arkadaşlık, aşk, yaratıcılık ve özgürlük gibi temalar da çok güzel ve yaratıcı şekilde işlenir. Film, mükemmel olmasa da, keyifli bir vakit geçirmek isteyenler için ideal bir seçim.

Özellikle, Bartleby’nin karakteri üzerinden, gençlerin toplumun beklentilerine uymak yerine, kendi isteklerini ve yeteneklerini keşfetmeleri gerektiği vurgulanır. Bartleby, geleneksel akademik sistemle mücadele ederken, aynı zamanda, kendi üniversitesinde, öğrencilere, kendilerini ifade etmeleri ve yaratıcı olmaları için özgürlük verir. Öğrencilerden, kendi eğitimlerinin sorumluluğunu almaları ve kendi hayallerini gerçekleştirmeleri istenir. Bartleby, bu şekilde, hem kendi hem de öğrencilerin kişisel gelişimine ve mutluluğuna katkıda bulunur.

Ayrıca film, Bartleby’nin arkadaşları ve Uncle Ben ile olan ilişkilerini de güzel bir şekilde gösterir. Bartleby’nin arkadaşları, onun kendi üniversitesini kurma fikrine başta şüpheyle yaklaşsalar da, sonunda ona destek olurlar. Bartleby’nin arkadaşları, onunla birlikte, kendi üniversitesini geliştirirler, Harmon Koleji’nden gelen tehditlere karşı koyarlar ve kendi üniversitelerinin akreditasyonu için mücadele ederler. Bartleby’nin arkadaşları, onunla birlikte, hem eğlenirler hem de öğrenirler. Bartleby’nin Uncle Ben ile olan ilişkisi de ilginçtir. Uncle Ben, Bartleby’nin kendi üniversitesinin dekanı rolünü oynarken, aynı zamanda, ona hayat dersleri verir. Uncle Ben, Bartleby’ye, hayatın zorluklarına ve gerçeklerine karşı dürüst ve cesur olmayı öğretir. Tabii bu zorlukları ve gerçekleri sadece Bartleby değil aynı zamanda seyirci olan bizler de öğreniriz.

Film, bazı noktalarda, gerçekçilikten uzaklaşır, klişe dolu olur ve sıkıcılaşır. Filmde kendi üniversitesini kurma fikrinin ne kadar absürt olduğu kabul edilirken aynı zamanda bu fikrin ne kadar ciddiye alındığı da gösterilir. Kendi üniversitesinin akreditasyonu için duruşmaya katılma, Harmon Koleji’nden gelen öğrencilerle kavga etme, kendi üniversitesinin öğrencilerine kendi derslerini seçtirme gibi sahnelerde gerçekçilikten uzaklaşıldığını görürüz. Ayrıca, klişe dolu bir romantik komedi hikayesi de gözümüze çarpar. Bartleby’nin, hayalini kurduğu kız arkadaşı Monica’ya aşkını ilan etmesi, onunla öpüşmesi, onunla mutlu olması gibi sahnelerde sıkıcılık tavan yapar ve bu durum da filmin seyir zevkini düşürür. Öyle bir esnada da maalesef kol saatimize ya da telefonumuzun saatine bakmak durumunda kalırız.

Oyunculuk açısından filme bakacak olursak ortalama bir performans sergilendiğini görürüz. Filmdeki oyuncular, rollerini iyi oynamaya çalışsalar da çok etkileyici olamazlar. Karakterlerinin derinliğini ve gelişimini yeterince yansıtamazlar. Komedi sahnelerinde komik olmaya çalışırlarken, bazen abartılı ve yapay oyunculuk karşımıza çıkar. Duygu yüklü sahnelerde ise oyuncular duygusal olmaya çalışırken, bazen sönük ve yavan kalırlar. Ama tüm bunlara rağmen filmin vermek istediği mesajı çok başarılı buluyorum. Muhakkak bu filmi seyretmenizi tavsiye ediyorum, eminim ki size zihninizde yeni bir ışık yakacaktır!

Yorum bırakın

Trend

WordPress.com’da bir web sitesi veya blog oluşturun

Abdullah Etka Karadeniz sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et