Short Circuit (1986), bir yıldırım çarpması sonucu bilinç kazanan ve dünyayı keşfetmeye çalışan askeri bir robotun maceralarını anlatan bilim kurgu, komedi türlerinde bir filmdir. Ally Sheedy, Steve Guttenberg, Fisher Stevens, Austin Pendleton ve G. W. Bailey gibi oyuncular başrollerde oynamıştır. 15 milyon dolarlık bütçesine rağmen dünya çapında 40 milyon dolarlık bir hasılat elde ederek gişede başarıyı yakalar. Her ne kadar 1988 yılında Short Circuit 2 adlı bir devam filmi çekilmiş olsa da bu film kadar başarılı olamaz. O yüzden kanaatim, zirvelik bir film yaptıysan zirvede bırak. Gişelere oynamak için aklında herhangi bir mantık olmadan devam filmini çekmeye kalkışma! Yani suyunu da çıkarmayın be kardeşim!

Film, 1980’lerin teknoloji ve kültürüne göndermeler yaparak eğlenceli ve nostaljik bir atmosfer yaratır. Filmdeki robot 5 Numara, sevimli, meraklı ve komik bir karakter olarak izleyiciyle bağ kurmaya başlar. Bundan hareketle filmde, robotun insan olma arzusuna ve insanların robotu nasıl algıladığı gibi bazı ilginç temalara şahit oluruz.

Aynı zamanda film 1980’li yıllarda, askeri endüstri ve silahlanma yarışının eleştirisini de gündeme getirir. Özellikle içinde bulunduğumuz günümüz dünyasında bu tarz olaylar çok fazla bir popülariteye sahip olmuşken bu filmin 50 yıl öncesinden böyle bir düşünceyi gündeme getirmesi hayret verici olarak karşılanabilir. O yüzden gerek bu filmin yapanların, yazanların ve yönetenlerin öngörüsünü takdire şayan buluyorum.

Filmde adı geçen NOVA şirketi, robotları sadece savaş aracı olarak gören ve onların duygularını umursamayan bir kurum olarak tasvir edilmekte. Fakat film, robotun barışçıl ve dostane bir varlık olduğunu ve insanlara zarar vermek istemediğini vurgulayarak, savaşın anlamsızlığına ve insanlığın kaybına dikkat çektiği için genel itibari ile seyirciye aşılamak istenen mesaj, evrenseldir ve herkesi kapsayıcıdır. Barışçıl bir tutum sergilediği için filmin mesajı, önermesi de özellikle içerisinde bulunmakta olduğumuz günümüz dünyasında savaşların yoğun olması ve sürekliliğini koruması nedeniyle herkesin örnek alması gereken bir özellik. Acaba filmin ta 1980’li yıllardan halen günümüze ışık tutmakta olduğu bu önermesinden ne kadar örnek alabiliyor ve yararlanabiliyoruz? Bu da her insanın, ülkenin, milletlerin, toplumların kendi içerisinde öz eleştiri yapmasını zorunlu kılan bir durum!

Her ne kadar filmin çok başarılı olduğu yönleri olsa da bazı zayıf yönleri de mevcut. Filmin bazı sahneleri, mantık hataları ve gereksiz abartılar içermekte. Örneğin; robotun yıldırım çarpmasıyla bilinç kazanması, robotun kolayca kaçması ve saklanması, robotun çok hızlı bir şekilde dil öğrenmesi ve kültürel referansları anlaması gibi sahneler pek gerçekçi değil. Bu sahneler, gerçek ile biraz daha harmanlanarak seyirciye sunulsa daha iyi olabilirdi. Filmdeki bazı karakterler de çok derinlikli veya gelişmiş bulunmaz. Örneğin; Newton Crosby ve Ben Jhaveri, robotun yaratıcıları olarak daha fazla rol alabilirlerdi. Robot üzerindeki etkileri daha ayrıntılı şekilde gösterilebilirdi. Bu karakterleri, kendi kodlamış oldukları robota tam hakim olmamaları açısından çok yayvan bulduğumu rahatlıkla söyleyebilirim. Filmdeki bir başka karakter olan Stephanie Speck, robotun koruyucusu olarak sempatik bir karakter olsa da onun hayvanseverliği ve çevreciliği biraz klişe olarak sunulmuş. Bu durumlar üzerinde pek ayrıntılı sahnelere yer verilmemiş, bu bilgi sadece özet olarak filmde geçilmiş gibi durmakta. Halbuki Stephanie Speck’in çevre sevgisi ve hayvan sevgisi ile ilgili duygulara biraz daha ayrıntılı şekilde yer verilseydi karaktere olan sempatiklik seyirci nezdinde biraz daha artış gösterirdi. Ayrıca, filmdeki Fisher Stevens’ın canlandırdığı Hintli karakter, ırkçı ve stereotip bir şekilde yansıtılmış. Bu durum da filmi izleyen insanların zihninde olumsuz bir yerleşim edinebilir. Halbuki filmler, her ne pahasına olursa olsun insanları birleştirici bir tutum sergilemeli, eğer ki tarihi veyahut da bir gerçekliği yansıtan film yapmıyorsanız insanları birbirine düşürücü tarzda olan düşüncelere yer vermemelisiniz. Eğer ki yer verdiyseniz de bunun da olumsuzluğunu yine film içinde vurgulamanız gerekir. Filmler evrenseldir ve evrensellik özelliği olan bu sanat eserleri de insanları ve insanlığı kucaklayıcı olmalıdır. Dili, dini, düşüncesi, görüşü ne olursa olsun her insan sinema salonunda birleşmeli. Eğer ki o salonda ayrışıyorsak o zaman izlemiş olduğumuz film bir sanat eseri sayılmaz!

Sonuç itibari ile film; eğlenceli, duygusal özellikleri içerisinde barındıran ve çok güzel bir önerme ile tüm insanlığı kucaklayan niteliklere sahiptir. Film, robotun insan olma çabasını ve insanların robotla kurduğu ilişkiyi güzel bir şekilde anlatır. Aynı zamanda teknolojinin hem iyi hem de kötü yönlerini göstererek, izleyiciye düşündürücü sorular sormuştur. Bu film üzerinden günümüzde çok popüler hale gelen ve hemen hemen her insanın vazgeçilmezi olacak olan Yapay Zeka’nın ne kadar hayatımıza yararı veyahut da zararı olabileceğini kendi aramızda sorgulayabiliriz. Özellikle filmde verilmek istenen bir diğer önemli mesaj da Yapay Zeka’nın ileride insanlığa zarar veren silah, savaş endüstrisinde kullanılacağına dair bir ipucu vermesidir. Haberlerden de öğrendiğimiz gibi robot askerlerin türemesi, özellikle altını çizerek söylüyorum 50 yıl öncesinden filmin çok önemli bir yere nokta atış yaptığının göstergesidir. Tüm bunlar eşliğinde film, 1980’lerin popüler kültürüne bir saygı duruşu niteliği taşımakta. Bilim kurguya ilgi duyan ve geleceğin nasıl şekilleneceğine dair öngörüye sahip olmak isteyen herkese bu filmi seyretmelerini mutlaka tavsiye ediyorum.

Acaba gelecek nasıl olacak?

Yorum bırakın

Trend

WordPress.com’da bir web sitesi veya blog oluşturun

Abdullah Etka Karadeniz sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et